Elbise, insan vücudunu örten,kapatan giyim eşyasıdır. İnsanlar, çok eski çağlardan itibaren vücutlarını kapama ihtiyacı duymuşlardır. Başlarda bu sadece korunma ve örtünme amaçlı olarak ortaya çıkmasına rağmen zamanla  süslenme amacına doğru kaymıştır hatta son yıllarda bir sanat halini almıştır. İlk insanlar arasında aile kavramı  yerleşmeye başlayınca örtünmek artık mecbur hale gelmişti.. O çağlarda yaşayanlar giyimlerini iklim şartlarına göre ayarlamışlardı. Buna göre, sıcak ülkelerde yaşayan ilk insanların giyim eşyaları pek basitti. Ancak edep yerlerini avladıkları hayvanların derileri ile örtebiliyorlardı.

İlk çağlara gelindiğinde  kadınlarla erkeklerin giyimleri arasında hiçbir fark yoktur sonradan kadınlar, düz elbiseler giymeye başladılar. Eski Yunanistan’da, erkekler çok şık giyinirlerdi. Bel inceliği modaydı; onun için, erkek çocuklar, küçük yaşta bellerine madeni kemerler takarlardı. Daha yaşlı erkekler ise pelerin giyerlerdi. Erkeklerin kollarına bilezik, boyunlarına kolye takmaları da âdetti. Kadınların elbiselerinin göğüsleri yarı yarıya açıktı. Erkeklerin elbiseleri de pek öyle vücudu iyice örtecek şekilde değildi.

 

Ortaçağda ise  artık  giyimde ihtiyacın değil, süslenmenin  ön plâna çıktığını  görüyoruz. Artık insanoğlu, kendini olduğundan daha güzel göstermek hevesine kapılmıştır. O çağlarda bilhassa işlemeli elbiseler çok modaydı. Asil sınıflara mensup erkekler kadife üzerine simle işlenmiş zengin elbiseler giyiyorlardı. Kürkten, deriden yapılma geniş, bilekten bağlı ayakkabıların yerini ayağa nispeten uyan pabuçlar aldı.Bu zamanda çocuklarda büyükler gibi giyiniyordu.

18.yüzyıla gelindiğinde giyim, hareketli hayata uygun bir şekilde düzenlenmiştir. Beller artık yukarıdan dikiliyordu, yakalar çok açıktı. Avrupa kraliçeleri kendilerine yakışacak elbiseleri seçip giyiyorlardı, ve  kısa zaman sonra moda oluyordu. Erkeklerde de durum aynıydı. Asillerin giydikleri elbiseler derhal diğer erkekler arasında yayılıyordu. Erkekler anca pantolon giymeye 18. yüzyılın sonlarında başlamışlardır.

 

20..yüzyıla gelindiğinde kadınlar artık vücutlarını ince göstermek için korse giymeye başlamışlardı. İlk kısa etekler 1909’da görüldü. Geniş kenarlı, renkli tüylü şapkalar giyiyorlardı. 1914’ten sonra kadınların bacakları elbise eteği altında gizlenmekten çıkmıştı artık. Pabuç ve çorapların elbise rengine uymasına özellikle  dikkat ediliyordu. 1913’te ise dar etek modası başladı. Ve bu yıllarda sinemanın giyim üzerinde etkisi görülmeye başladı. Dünyanın her yanında kadınlar sinema yıldızı gibi giyinmek için can atıyorlardı.

Türk kadınları eski devirlerde giyimlerine olan merakları ile tanınmışlardı. Osmanlı İmparatorluğunun parlak dönemlerinde  İstanbul hanımlarının giyimleri dillere destan olmuştu. Gözalıcı harika ipeklerden, kadifelerden yapılmış elbiseler, bugün bile müzelerde hayranlıkla seyrediliyor. Türk kadınlarının sokak kıyafetleri bile Avrupalı kadınlarınkilere hiç benzemiyordu. Kadınlar sokağa çıkarken, bele kadar düğmeli, yandan cepli uzun etekler,feraceler giyerler, yüzlerini de bir peçe ile örterlerdi. Başörtülerinin kumaşları oldukça inceydi, etrafları gösterişli  oyalarla süslenmiş olurdu. Avrupa’ da kadınların en güzel en  zarif giydikleri devirlerde bile İstanbul’a gelen yabancılar, Türk kadınının zarafetine hayran olmuşlardı.

Erkek elbiselerine gelince; imparatorluk devrinde her sınıfın kendisine göre özel  bir kıyafeti vardı. 16. yüzyılda Türk kıyafetleri gayet kullanışlı ve rahattı. Erkeklerin gömleklerine «mintan» denirdi. Bunlar yakasız gömleklerdi. Sonradan Avrupa modasına uyularak «devrik yakalı» gömlekler giyildi. Bunlara «Frenk gömlekleri» denildi. Pantolon yerine de geniş paçalı şalvar giyilirdi

.

Ve Atatürk cumhuriyeti kurar kurmaz ilk olarak kıyafetlerimizi ele aldı. Türk kadınını peçeden kurtardı, dünyanın her yanında olduğu gibi, elbise ve manto giyip, yüzü gözü açık sokağa çıkmasına izin verdi. Erkeklerin de göze pek gülünç görünen kıyafetlerini değiştirdi. Şapka inkılâbını yaptı. Fes giymeyi yasak etti.

Ve bizlerde her alanda olduğumuz gibi giyim alanında da modernliğe kavuşmuş olduk.

Yazan: Ümran Kayan / Atölye İzmir Moda Tasarımcı ve Eğitmen

Leave a Reply